Amerikalı demiryolu işçisi Phineas Gage, 1847 yılında kayaları patlatmakla uğraştığı sırada, farkında olmadan tıp açısından çok önemli bir gelişmeye de kapı açtı. Patlamanın etkisiyle fırlayan bir demir parçası, Phineas'ın tam alnının ortasına saplanmıştı. Demiryolu işçisi ölmedi, ancak kişiliği bu kazadan sonra tamamen değişti; daha önce çok farklı bir kişiliğe sahipken birdenbire baş belası olup çıkmıştı.
O, istemeden de olsa "frontal lobotomi"nin ortaya çıkmasında etkili olan ilk kişiydi. Bilim, onun sayesinde tesadüfi olarak beynin frontal bölümüyle saldırganlık arasındaki bağıntıyı keşfetmişti.
Royal Society biyoloji bolümü sorumlusu Prof. Dr. Peter Lachmann, dünyanın bu tür tesadüflere dayalı buluşlarla dolu olduğunu kaydederken, beklenmedik anlarda ortaya çıkan buluşların neredeyse hipotezlere eşit olduğunu belirtiyor. Gerçekten de, "Fleming ve penisilin"den "Viagra"ya kadar, bu yüzyılın büyük bilimsel buluşlarının çoğunun temelinde karşımıza şans faktörü çıkıyor. Oysa, kirli lameller, yere düşen test tüpleri ve bozuk termometreler olmasaydı, belki de bu buluşlar gerçekleşmeyecekti....
Ne var ki, kazanın yada rastlantının ne zaman nerede gerçekleşeceğini bilmek zor. Bu anlamda, bilim adamlarının her an ve her yerde tetikte olmaları gerekiyor.
Çünkü, Louis Pasteur'ün de işaret ettiği gibi, şans da sadece donanımlı zihinlere fırsat veriyor... Bakterileri yok eden küfler kim bilir Fleming'den önce kaç kişinin lamelini ziyaret etmişti? Laboratuarların çöp sepetleri kim bilir kaç bin buluşa mezar oldu?